Sunfhoto Haber

SUNFHOTO Blogumuzda Hergün güncelleme çalismalari devam etmektedir. Görüs ve önerilerinizi bizimle paylasabilirsiniz ! Paylasimlarinizi yorum bölümüne yazabilir veyagzmm_2016@hotmail.comile iletisime geçebilirsiniz

14 Mart 2018 Çarşamba

MASALSI RESİMLER-139


"BENİ BU GÜZEL HAVALAR.."

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Orhan Veli Kanık


"NE HASTA BEKLER SABAHI"


 
Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan bir günahı
Seni beklediğim kadar

Geçti istemem gelmeni
Yokluğunda buldum seni
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme artık neye yarar.

Necip Fazıl Kısakürek



ALDIRMA REİS
Sen içerdeyken ben
Sinemalara gittim
Bütün filmlerini seyrettim
O sevdiğimiz artistin
Sen içerdeyken ben
Vita kutularında çiçek yetiştirdim
Sokakta top oynadım çocuklarla
Ayakkabılarımı eskittim
Güneşe karşı durdum sabahları
Geceleri bir başıma yıldızları bekledim
Annenin gönlüne su serptim
Aldırma dedim aldırma
Bir şarkı söyle bir dilek tut herkes için
Bir ada rüzgarı gibi
Sürtünerek geç hayata
Bir sarmaşık gibi tutun
Ve değer ver hatıralara
Aldırma dedim
Sen annesin, aldırma
Sen içerdeyken ben
Kiramı ödedim pijamalarımı giydim
Haber bültenlerini izledim
Gazetelerden kupon kestim
Sen içerdeyken ben
Sigara içtim, öksürdüm
Otobüse bindim
Fotoğraflarımıza baktım
Acıyan yanlarımı körelttim
Deniz kıyısında yürüdüm
Manavdan soğan aldım
Yeni çıkan şarkıları dinledim
Kafeste beslediğimiz kuşu saldım
Islık çaldım
Sen içerdeyken ben
Hep uyandım, sayıkladım
Kanadım boyuna
Takvimler aldım
Her gün bir yaprağını kopardım
Deli ayrılığın
Sen içerdeyken ben
Gömleğimi ütüledim
Sobada elimi yaktım
Bir şiir yazdım
Bir hercai menekşe aldım çiçekçiden
Hani o alnına kader değmiş
Hani o dudaklarına deniz tuzu dokunmuş
Hani o erken vurulmuş
Gençliğimiz gibi dağıldım
Sen içerdeyken ben
Bir adını söyleyemedim
Şöyle bağıra bağıra
Bir yüzünü göremedim
Görüş günlerinde
Bir de eline değemedim
Bir de yüreğine
Söyle kucaklayamadım bir de
Ölümüne
Sen içerdeyken ben
Kapı kapattım, pencere açtım
Mutfakta oyalandım
Kanepede yattım
Hatta bir yolluk aldım odaya
Çok da kulak asmadım
Çok da koymadı bu bana
Alt tarafı içerdeydin
Alt tarafı bir yanımı alıp götürmüştün
Bir yanımı
Yani adamlığımı
Yani gözlerimin ferini
Yani canımı
Alt tarafı şarkılar ölecekti
Alt tarafı kanayacaktı kalbim
İşte sensiz
İşte nefessiz
İşte kimsesiz bir sesti alt tarafı
Her tarafı
Yıldızlar yine oradaydı oysa
Yazdıklarım
Gözden kaçan o defter yapraklarında
Boş ver 128
Hayat bir gemi
Yürüt onu göreyim seni
Boş ver 128A
Boş veriyor ya
Aldırma reis
Reis aldırmıyor ya
Bir adını söyleyemedim
Şöyle bağıra bağıra
Bir yüzünü göremedim
Görüş günlerinde
Bir de eline değemedim
Bir de yüreğine
Şöyle kucaklayamadım bir de
Ölümüne
Sen içerdeyken ben
Vitrinlerin önünden geçtim
Minibüs duraklarında bekledim
Simitçilerle yarenlik ettim
Üstüme bir ceket aldım
El tezgahlarında kitaplara baktım
Sen içerdeyken ben
Hiç oturup ağlamadım
Hiç karartmadım umudu
Hiç bulandırmadım onuru
Öyle dimdik durdum ortada
İşte burada ulan işte burada
Böyle burada
Hiç yıkılmadan
Hiç utanmadan
Ve hiç unutmadan
Sen içerdeyken ben
Gülen resmimi yaptırdım
Sokaktaki ressama
Her zaman yaptığım gibi
Buzdolabını ayağımla kapadım
Parkların banklarına adını kazıdım
Adını kazıdım duvarlara
Adını, adımın yanına yazdım
Hiç unutmadım, utanmadım
Korkmadım
Parmaklarımı şıklattım Fidayda'da
Hani vardı ya
Fidayda'da hanım kızım Fidayda
Gelip geçen her tren bağırtısında
Kalkıp aynaya baktım sonra
Sen içerdeyken ben
Perdeleri hiç kapatmadım
Hiç bakmadım arkama
Başını ellerinin arasına alan
Üç-beşinin arasında olmadım
Öyle bıraktığın gibi
Öyle yaşadığımız gibi yaşadım
Sen içerdeyken ben
Bir adını söyleyemedim
Söyle bağıra bağıra
Bir yüzünü göremedim
Görüş günlerinde
Bir de eline değemedim
Bir de yüreğine
Söyle kucaklayamadım bir de
Ölümüne
Sen içerdeyken ben...
İbrahim Sadri



ANAMA
Dokuz ay koynunda gezdirdi beni
Ne cefalar çekti ne etti Anam
Acı tatlı zahmetime katlandı
Uçurdu yuvadan yürüttü Anam

Anaların hakkı kolay ödenmez
Analara ne yakışmaz ne denmez
Kan uykudan gece kalkar gücenmez
Emzirdi salladı uyuttu

Anam Doğurdu beni Sivas ilinde
Sivralan Köyünde tarla yolunda
Azığı sırtında orak elinde
Taşlı tarlalarda avuttu

Anam Ben yürürdüm Anam bakar gülerdi
Huysuzluk edersem kalkar döverdi
Hemen kucaklayıp okşar severdi
Çirkin huylarımı soyuttu Anam

Çocuğudum Anam bana ders verdi
Okumamı çalışmamı öngördü
Milletine bağlı ol da dur derdi
Vatan sevgisini giyitti Anam

Tükenmez borcum var Anama benim
Onun varlığından oldu bedenim
Kimi koylu kızı kimisi hanim
Ta ezel tarihte kayıtlı Anam

Veysel der kopar mi Analar bağı
Analar doğurmuş ağayı beyi
İşte budur sözlerimin gerçeği
Okuttu öğretti büyüttü Anam Aşık Veysel'i
Aşık Veysel


ANLAR

Eğer yeniden başlayabilseydim yaşama,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar.
Çok az şeyi ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneşin doğuşunu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim birçok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardanım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar Sizde anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan
Gitmeyen insanlardanım ben.
Yeniden yaşayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım daha olsaydı eğer.
Ama işte 85’indeyim ve biliyorum...
Ölüyorum...

Jorge Luis BORGES


ANLATAMIYORUM
AĞLASAM SESİMİ DUYAR MISINIZ
MISRALARIMDA
DOKUNA BİLİRMİSİNİZ
GÖZYAŞLARIMA ELLERİNİZLE
BİLEMEZDİM ŞARKILARIN BU KADAR GÜZEL
KELİMELERİNSE KİFAYETSİZ OLDUĞUNU
BU DERDE DÜŞMEDEN ÖNCE...
BİR YER VAR BİLİYORUM
HERŞEYİ SÖYLEMEK MÜMKÜN
EPEYCE YAKLAŞMIŞIM DUYUYORUM
ANLATAMIYORUM...
Orhan Veli KANIK 



  Anne


İlk kundağın
Ben oldum, yavrum;
İlk oyuncağın
Ben oldum!

Acı nedir
Tatlı nedir... bilmezdim...
Dilin damağın
Ben oldum

Elinin ermediği
Dilinin dönmediği
Çağlarda, yavrum
Kolun kanadın
Ben oldum
Dilin dudağın
Ben oldum

Belki  kıskanırlar diye
Gördüklerini
Sakladım gözlerden
Gülücüklerini...
Tülün  duvağın
Ben oldum!




Artık isterlerse adımı
Söylemesinler bana
“Onun annesi” diyorlar...
Bu   yeter sevgilim bu yeter bana!

Bir dediğini iki
Etmeyeyim diye öyle çırpındım ki
Ve seni öyle sevdim sana
O kadar ısındım ki
Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim
Gün oldu, kırdın... incinmedim;
İlk oyuncağın
Ben oldum yavrum
Son oyuncağın
Ben oldum...

Layık değildim
Lâyık gördüler
Annen oldum yavrum,
Annen oldum!

Arif Nihat Asya



ANNEME MEKTUP


Ben bu gurbet ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içine mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.

Böylece bir lahza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.

Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye:
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim.
1936
N. FAZIL KISAKÜREK


BAYRAK



EY MAVİ GÖKLERİN BEYAZ VE KIZIL SÜSÜ
KIZ KARDEŞİMİN GELİNLİĞİ, ŞEHİDİMİN SON ÖRTÜSÜ,
IŞIK IŞIK, DALGA DALGA BAYRAĞIM,
SENİN DESTANINI OKUDUM, SENİN DESTANINI YAZACAĞIM.

SANA BENİM GÖZÜMLE BAKMAYANIN
MEZARINI KAZACAĞIM.
SENİ SELAMLAMADAN UÇAN KUŞUN
YUVASINI BOZACAĞIM.

DALGALANDIĞIN YERDE NE KORKU, NE KEDER
GÖLGENDE BANA DA, BANA DA YER VER.
SABAH OLMASIN, GÜNLER DOĞMASIN NE ÇIKAR:
YURDA AY YILDIZININ IŞIĞI YETER.

SAVAŞ BİZİ KARLI DAĞLARA GÖTÜRDÜĞÜ GÜN
KIZILLIĞINDA ISINDIK;
DAĞLARDAN ÇÖLLERE DÜŞÜRDÜĞÜ GÜN
GÖLGENE SIĞINDIK.

EY ŞİMDİ SÜZGÜN, RÜZGARLARDA DALGALI;
BARIŞIN GÜVERCİNİ, SAVAŞIN KARTALI
YÜKSEK YERLERDE AÇAN ÇİÇEĞİM
SENİN ALTINDA DOĞDUM,
SENİM ALTINDA ÖLECEĞİM.

TARİHİM, ŞEREFİM, ŞİİRİM HER ŞEYİM;
YERYÜZÜNDE YER BEĞEN;
NEREYE DİKİLMEK İSTERSEN,
SÖYLE, SENİ ORAYA DİKEYİM...

ARİF NİHAT ASYA


BEN SANA MECBURUM

Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum
Ağaçlar bahara hazırlanıyor
Bu şehir eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşamüstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Birkaç hayat çıkarır yaşamsından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

Fatih’te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir Cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun

Belki haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep, sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
ATTİLÂ İLHAN


BENİ DUYAR MISIN?

Yar yanar kervan geçer yüreğimden her gece
Dilimde nakışlıdır bir kelime tek hece
Yorulurum yorgunum senin derdinden nice
Dağlarım var o dağlarda yollarım yok benim

Tükenmeyecek derdi ilaç azdırır imiş
Mevla sevene mezar kazdırır imiş
İki gününü bir asır azdırır imiş
Sana ulaşmak için asırlarım var benim

Elime hançer değse gül zannederdi gönül
Gözüme hazan değse yaz zannederdi gönül
Bütün elemlerimi haz zannederdi gönül
Onulmaz yaralarım sevdalarım var benim

Uzakların ışığı yanmaz oldu nicedir
Senin ismin kalbimde saklı nicedir
Hasretinle biçare beter oldum bilesin
Yüreğime sığmayan yangınlarım var benim

Ey gözleri bir ormandan daha muamma yeşil
Ey duyguları insan üstü müstakil
Bir sen varsın bende benden içre ve tekil
Sana gelmez feryatlarım çığlıklarım var benim

Beklenen gün gelir elbet, sabır ister dediler
Zaman geçti büyüttüğüm goncalarım derdiler
Seni benden ayırıp yaban ele verdiler
Hiç tükenmez hicranım sancılarım var benim

Adını alışmak koymuşlar nicedir  unutmanın
Ben seni unutmuşsam yalan doğar fecirler
Her şafakta her gurupta seni anar yüreğim
Senden sonra sadece küllerim var benim

Yosun tuttu ağlamaktan gözyaşımın yatağı
Sensiz kurulmuyor gönüllerin otağı
Söyle sana bir lahza vuslatım var mı?
Kavuşulması muhal yarınlarım var benim.

Dalgalar senden yana çarpmaz oldu kıyıya
Martılar selamını getirmiyor nicedir
Uzaklarda sağ mısın yaşıyor musun hala?
Kalbimde senin için topraklarım var benim.


BEŞİNCİ  MEKTUP

Ayrılık diye bir şey yok.
Bu bizim yalanımız.
Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var.
Şimdi neredesin? Ne yapıyorsun?

Güneş çoktan doğdu.
Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın, değil mi?
Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.

Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
Önce beklemekten.
Ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
İkisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.

Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar,
Sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını,
Kanunlara saygı göstermesini,
İnsanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar.

Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat,
Çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor,
Saadet bekliyor yaşamaktan.

Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık.
Aradıklarının çoğunu bulamamış,
Beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak
Göçüp gidiyor bu dünyadan.

İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak
Ve yaşayıp beklerken ölmek!

Özleme bir diyeceğim yok.
O kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası.
O nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O tek güzel yönü bekleyişlerimizin.

İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı,
Yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin.
Bir kokusu var bütün çiçeklere değişmem.
Bir ışığı var, bir rengi var seni özlemenin, anlatılmaz.

Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam;
Seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni;
Seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa,
Yine seni özlediğim içindir.

Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!
Ümit Yaşar OĞUZCAN


"BİR ADIN KALMALI GERİYE"
Bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet bir adın kalmalı geriye
Birde o kahreden gurbet
Sen say ki ben hiç ağlamadım
Hiç ateşe tutmadım yüreğimi
Geceleri koynuma almadım ihaneti
Hele nihavend hele buselik hiç geçmedi aklımdan
Ve hiç gitmedi bir topak kan gibi adın
İçimin nehirlerinden
Evet yangın
Evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
Evet kaybetmenin o zehirli buğusu
Evet isyan
Evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
Sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
Bu sevda biraz nadan
Biraz da hıçkırık tadı
Pencere önü menekşelerinde her akşam
Dağlar sonra oynadı yerinden
Ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
Sen say ki yerin dibine geçti geçmeyesi sevdam
Ve ben seni sevdiğim zaman bu şehre yağmurlar yağdı
Yani ben seni sevdiğim zaman
Ayrılık kurşun kadar ağır gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
Yine de
Bir adın kalmalı geriye
Bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
Aynaların ardında sır
Yalnızlığın peşinde kuvvet
Evet nihayet, bir adın kalmalı geriye
bir de o kahreden gurbet
beni affet
kaybetmek için erken
sevmek için çok geç

İbrahim Sadri


Biz, kısık sesleriz.. minareleri,
Sen, ezansız bırakma, Allah’ım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını;
Ya kovansız bırakma, Allah’ım!
Mahyasızdır minareler.. göğü de
Kehkeşansız bırakma, Allah’ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma Allah’ım

Bize güç ver.. cihad meydanını
Pehlivansız bırakma, Allah’ım!
Kahraman bekleyen yığınlarını
Kahramansız bırakma Allah’ım!
Bilelim hasma karşı koymasını:
Bizi cansız bırakma, Allah’ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma Allah’ım

Yarının yollarında yılları da
Ramazansız bırakma, Allah’ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü
Ya çobansız bırakma, Allah’ım!
Bizi Sen sevgisiz, susuz, havasız
Ve vatansız bırakma, Allah’ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu
Müslümansız bırakma Allah’ım
ARİF NİHAT ASYA



Bu Vatan Kimin


Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıra dağlar gibi duranlarındır.
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.

Tutuşup kül olan ocaklarından

Şahlanıp köpüren ırmaklarındır
Hudutlarda gâzâ bayraklarından
Alnına ışık vuranlarındır.

Ardına bakmadan yollara düşen

Huduttan hududa yol bulup koşan
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan
Cepheden cepheyi soranlarındır.

İleri atılıp sellercesine

Göğsünden vurulup tam ercesine
Bir gül bahçesine girercesine
Şu kara toprağa girenlerindir.

Tarihin dilinden düşmez bu destan

Nehirler gazidir, dağlar kahraman.
Her taşı bir yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.

Gökyay’ım ne desen ziyade değil

Bu sevgi bir kuru ifade değil
Sencileyin hasmı rüyada değil
Topun namlusundan görenlerindir.

Orhan Şaik Gökyay

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder