Sunfhoto Haber

SUNFHOTO Blogumuzda Hergün güncelleme çalismalari devam etmektedir. Görüs ve önerilerinizi bizimle paylasabilirsiniz ! Paylasimlarinizi yorum bölümüne yazabilir veyagzmm_2016@hotmail.comile iletisime geçebilirsiniz

10 Ekim 2016 Pazartesi

MASALSI RESİMLER VE ATTİLLA İLHAN ŞİİRLERİ


Attila İlhan, 1941 yılından başlayarak hayatını kaybettiği 2005 yılına kadar yaşamının her devrinde şiirle uğraşmıştır. Bu şiir evreni içinde kendisine müstesna bir yer edinmiş ender şairlerimizden biridir. Şiirle uğraştığı bu dönemde toplam on iki şiir kitabı çıkaran Attila İlhan, 1950’li yıllardan itibaren şiirleri aranan, okuyucu kitlesi oluşan ve diğer şairlerce takip edilen bir sanatçı, bir fikir adamı olmuştur.
Attila İlhan ile ilgili hazırladığımız önceki yazılarımıza da göz atmanızı öneriyoruz.



1946 yılında CHP’nin açtığı şiir yarışmasında birinciliği 35 Yaş ile Cahit Sıtkı, ikinciliği Cebbar Oğlu Mehemmed isimli şiiriyle Attila İlhan,üçüncülüğü Çakır’ın Destanı ile Fazıl Hüsnü Dağlarca alır. Türk şiirinde kendisine sarsılmaz bir yer açan Attila İlhan böylelikle genç yaşında ismini duyurmuştur.
Cebbar Oğlu Mehemmed
dağlar sıra sıradır eylim eylim
dağlar uzanır bir uçtan bir uca
dağlar bir birinden yüce
yamaçlarında kireç yakılır
bir ömür boyunca kahrı çekilir
kimse anlamamış sırrını hikmetini
bu bereket nereden gelir


Attila İlhan kendi orijinal şiirini oluşturana kadar bazı şairlerden etkilenmiş, onların rüzgarını şiirlerinde hissettirmiştir. Attila İlhan’ın şiirine tesir eden ilk isimlerden biri Nazım Hikmet’tir. Yahya Kemal’den de şiirde güçlü ve etkileyici mısra kurma gerekliliği fikrini alması, ayrıca daha sonraları onu aynı kan gurubunda olduğu şairler arasında sayması gibi sebeplerle Yahya Kemal’i de yakın geçmişinde kendisini etkileyen ikinci bir isim olarak yazmak gerekir.


Daha ilk şiirlerinden itibaren geçmiş kültürümüzün önemine vurgu yapan şair, yeni Türk şiirinin bu kültür mirasından olabildiğince yararlanması gerektiğini birçok yazısında, konuşmasında defalarca vurgulamıştır. 1948’de yayımlanan ilk şiir kitabı Duvar’daki şiirlerin hemen hemen yarısında halk edebiyatının etkisi göze çarpmaktadır. Kendi parasıyla bastırdığı bu ilk kitabında Nazım Hikmet etkisinin yanında, Dadaloğlu, Dertli, Köroğlu ve Karacaoğlan söyleyişini yakalarız.
Döşeme
geldi mi ola şu bahçenin yazları
kulağımdan gitmez oldu sözleri
alev alev yanaklı kaman kızları
deli gönül hayran oldu cemâlinize
Çağrı
bu satırları yazdım bir gece sabaha karşı
bermutad insanları ve seni düşünerek
uzak bir köyün üstünde şimşekler çakıyordu
dağ başlarında sükûn çamlar dilrübâ
yıldızlar körkandil penceremden bakıyordu
o anda sen tamamen benim dünyamda misafir
o kadar rahat o kadar sakin ve her şeyden azade
olsaydı olmuyor olmayacak – olabilir
saadet de felaket de insanlar içindir.
bu satırları yazdım bir gece sabaha karşı
sarhoştum sarhoşlardan ziyade
dudağımda civelek nar çiçeği bir şarkı
horozlar sesleniyor civardaki bahçelerden
işte dünya bir türlü sevmeye doyamadığım
işte insanlar selam yollar nerelerden
gel sevgilim gel benim dünyama gel
çok zaman var içimde yerini hazırladım



1954’te Sisler Bulvarı yayımlanır. Fakat içindeki şiirlerin çok fazla olması sebebiyle yayınevi bazı şiirlerini çıkarmasını istemiştir. O çıkan şiirler de büyük ölçüde 1955’te yayımlanan üçüncü şiir kitabı Yağmur Kaçağı’nı oluşturur, ki Attila İlhan onu Sisler Bulvarı’nın bir bölümü olarak gördüğünü söylemiştir. Bu iki kitapta şair, daha çok Fransız şiirinin etkisindedir. Kendisi de bunu itiraf eder. Bu dönem şiirlerinde, büyük şehir yaşantısı içinde aşklar, isyanlar, toplumcu mücadeleden ve büyük şehir hayatının karanlık dünyasından kaynaklanan gerilimler işlenir. Toplumcu-gerçekçi düşünce, insanın yaşadıklarıyla beraber imajlar yumağı halinde sezdirilir.
İstanbul Şehri Ağlıyor
şimdi gökler mecnun rüzgâr yolcu bulutlar
şimdi yürek sarhoş kağıt sarhoş kalem sarhoş
minareler elpençe divan durmaktan usanmış
mavi yeşil neon lâmbaları bir sönüp bir yanıyor
son tramvaylar fren çözüp uykuya doğru uzamış
ve iliklerine kadar geçmiş efkâr
istanbul şehri ağlıyor



Sisler Bulvarı kitabında yer alan Kaptan şiirinin adı Attila İlhan’ın lakabı da olur. Şiirin adının neden Kaptan olduğunu şöyle açıklar: “Paris’te bir ara sakallıydım, eş dost bundan mı nedir, bana kaptan adını yakıştırdılar. Ad oradan geliyor…”
Kaptan 1
Ve ben seni unutulsam ve yazdığım şiirler
senin için yazdıklarım herkes için yazdıklarım
eski padişahlar gibi unutulsa birer birer
ve ben seni unutsam hiç hatırlamasam hiç mi hiç
ihanetini hatırlamasam, şehvetini hatırlamasam
ellerim oldum olasıya seni unutsalar



Sisler Bulvarı’nın bir bölümü olarak gördüğü Yağmur Kaçağı kitabının Acı Ninni bölümüyle halkın sorunlarından uzak kalmadığını söylese de, şair üzerinde bulunan Fransız havasını henüz atamamıştır.
Acı Ninni
uyusun ay büyüsün camlar buğulanmasın
sen uyu uyusun bulutlar uyanmasın
ışıklar uyanmasın camlar buğulanmasın
sen uyu uyanmasın istanbul uyusun
karagümrük uyusun fatih uyusun
atatürk bulvarı’nda rüyalar büyüsün
sen uyu uyusun istanbul uyanmasın
gemiler uyanmasın camlar buğulanmasın
Büyük İstifham Üzerine
gözlerimi kapasam
senin için bir mısra tasarlasam
bir renk düşünsem
başımı senin dizine koyduğumu uyuduğumu düşünsem
çocuğunmuşum gibi saçlarımı okşadığını
kocanmışım gibi yakama çiçek taktığını
bir yağmur şehrin bütün seslerini öldürse
sen ve ben günün yirmi dört saatını öldürsek
boğazlasak
ellerin göğsüme girse avuçlayıp kalbimi koparsa
sımsıcak
ben senin kanına girsem
kalbine kurulup otursam


1960’ta yayımlanan Ben Sana Mecburum’daki şiirler ise Attila İlhan’ın şiirinde bir değişimi gösterse de, şair ne tam olarak Fransa’nın etkisinden kurtulabilmiştir ne de vatanına tam olarak yerleşebilmiştir. Bu hava Ben Sana Mecburum’daki şiirlerin serüvenci, karamsar, tansiyonu yüksek, gerilimli duygularla yazılmasına sebep olmuştur. Şiirlerin isimlerine bakıldığında bile bu hava hemen hissedilir.
Memleket Havası
bu bizim gökler gibisi
hiçbir dağda çatılmamıştır
yıldızlarımızın titremesi
yüreğine deprem indirir
hiçbir yerde bu denize
bu acı tuz katılmamıştır
topraktan sağdığımız pekmez
güneşin başını döndürür
Ben Sana Mecburum
Belki haziranda mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy’de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.


Bu kitabın ardından 1962’de yayınlanan Bela Çiçeği’nde ise şair artık olabildiğince eski kültüre geri dönmüştür. Her ne kadar kitabın Cinnet Çarşısı ile Bela Çiçeği bölümlerindeki şiirler daha önceki şiirlerinin havasında olsa da artık şair yavaş yavaş klasik şiirin etkisine girmeye başlar.
Mahur Sevişmek
mazurum sultanım aşkımız yoksunlar aşkıdır.
belki mahur sevişmek böyle uzaktan uzağa.
siz bir fecir hazırlığı müthiş gecemde adeta.
fikrimde her haliniz yer etmiştir bambaşkadır.
bir kılıç tadı yok mu karanlığın tadında.
yıldızların aktığı süvari mızraklarıdır.
vahşi vahşi parıldayan ayrılık saatıdır.
ellerinizle büyümüş efsanevi kanun’da.
zannım bu ki bu mehtab sonunda mehtabımdır.
sonuncu sevişmemiz asude çamlıca’da.
bir mermi çizgisiyle her şey yıkılsa da.
derunumdaki hala o mahur şarkıdır.
Gecenin Kapıları
Bütün kapılar kapandı, dışardayım
Birden karşıma çıkmayın korkuyorum
Uykusuzum fena halde, sokaktayım
Karanlık bastırdı mı bozuluyorum
Fena bir yerimden koptuğum doğru
Kendimden çok fazla yaşamaktayım
Nereye bağlanacak bu işin sonu
Aslında ben kimim meraktayım
Bütün kapılar kapandı, sokaktayım..


1968’de yayımlanan Yasak Sevişmek kitabı şekil olarak da divan şiirinin etkisini hissettirdiği bir eserdir. Şair diğer kitaplarında yer yer bölüm başlarına Fransız şairlerinin bazı sözleri, şiirleri ile başlarken bu kitapta Malraux ile beraber Bâkî ve Şeyh Gâlib’in birer beyitine de yer verir. İlhan 1960’lı yıllarda Nedim’in, Bâkî’nin, Şeyh Gâlib’in, Nâilî’nin şiirlerini teybe okuyup daha sonra saatlerce dinleyip, aruzun içine, aruza rağmen yerleştirdikleri o görkemli sesi yakalamaya çalışmıştır.
İfakat Hanım’a Şarkı
tenhalık basınca bir yağmur gibi Bebek
tramvaylarına
tedirgin bir sultandı sanırsın inerdi akşam
çaylarına
birikmiş nasıl da öfkesi Osmanlı saraylarına
tedirgin bir sultandı sanırsın inerdi akşam
çaylarına
umutsuz telaşıyla sanki bir tutsak gemisinin
daldı mı dünyasına mutsuz Mahirpaşa yalısı
sislerin
gün görmemiş bir şiirinden Recaizade Ekram’in
tedirgin bir sultandı sanırsın inerdi akşam
çaylarına
Ölmek Yasak
daha önce bıçaktan hiç su içmedim
hiç kısılmadı kerpetene bıyıklarım
gururlu bir gemiyim oldum bittim
sabah olur yelkenlerimi saklarım
özgürlük dediğim yerde demirledim
üstüme varma bulutları tutamam
böyle paldır küldür gideceklerdir
gelmezsen farketmez kimseyi aramam
asıl sevdiklerim en içimdekilerdir
onlarla yaşarım eğer yaşarsam
olur mu gecemi yeşile çalmak
yıldız çivilemek parmakuçlarıma
ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak
hiç doğmamayı isterdim ama
bir kere doğmuşum ölmek yasak
Amaldus Clarin Nielsen, Moonlight Over Bankefjord, 1866

1973’te yayımlanan Tutuklunun Günlüğü, yedinci şiir kitabıdır. Klasik Türk şiirinin havasını yeni ve toplumsal bir içerikle bağdaştırarak verebilmek, Attila İlhan’ın önemli kaygılarından biridir. Daha önce Bela Çiçeği’nde izlerini gördüğümüz Yasak Sevişmek ile birlikte çoğalan bu tarz şiirler, Tutuklunun Günlüğü’nde iyice yoğunlaşmıştır. Dönemin sosyal meselelerini de ele alan bir eserdir. 12 Mart döneminin şiirimize yansımasının önemli bir örneğidir.
Tutuklunun Günlüğü
/salı gecesi/
kara bir balta buldu akşam vuracak noktayı
hücreler doldu bir ıslık en yakın maçka tramvayı
kim bırakmış yalnızlığıma bu hüzzâm şarkıyı
kimin bu karanlık kimler sürgülemişler kapıyı
insan olan bağlar her koptuğu yerden yaşamayı
daktilolar camları bulutlu sorgu odalarında
didiklemez mi özgürlüğünü sansaryan hanı’nda
küflenir suyun bir bakır çalığı birikir ağzında
kendini öldürmeyi belki bin kere tasarlarsın da
bir kere aklından geçmez bitirmeden ölmek şarkıyı
gönlünde büyüttüğün o müthiş ünlem içindir ki
seni kapattıkları öyle rezil o kadar çirkindir ki
çıplak bir lâmba mısın dört duvar içindeki
ne lâmbası/söndürülen bütün ilk gençliğindir ki
gözlerin zehirlense de suç sayarsın ağlamayı
Zincirleme Rubai 13 (Eski Begonyalar da)
eski begonyalar da ağlamaktadır güneş de batar
tutmuş ellerinden yalnızlıklarını henüz doğmamış çocuklar
bir çığ düşer kuş cıvıltılarından bütün haziran
başladım sandığın şarkı biter ansızın
bitirdim sandığın başlar
Zincirleme Rubai 15 (Önce Deniz)
Önce deniz yaşlı bir güzelliktir bulut örtünür
Sonra sokak lambaları daha solgun görünür
Yapar düşer sürahi üşür camlarda ilk yağmur damlaları
Günler kısalıyor diye aldatma kendini
Günler değil kısalan aslında senin ömründür
Zincirleme Rubai 16 (Kum Saatlerinden Sızan)
Kum saatlerinden sızan ne serin yazların derinliği
O ürkek vanilya kokusu göçmen kuşların getirdiği
Zamanın geçmesinden çok belki de bizi böyle yıkan
Mevsimlerin dönme dolabıyla belli etmesi geçtiğini
Amaldus Clarin Nielsen, Bommelfjorden, 1878

Elde Var Hüzün, İlhan’ın dokuzuncu şiir kitabıdır ve 1982’de yayınlanır. Bu kitabında bütün bölümlerin başında çeşitli divan şairlerinden seçtiği beyitler, mısralar yer alır. Attila İlhan’ın bu kitabına diğer kitaplarına nazaran, Batı’nın daha az yansıdığını söyleyebiliriz.
Gibi Redifli Gazel
yorgun kadınlar içtik
yalnızlıktan uğuldayan
tuzlu kan gibi
nice akşamlar devirdik
çengi kıyamet
‘kızıl sultan’ gibi
vurdukça mızrap
öyle yoğun bir melal
dağılır ki tamburdan
bastırır eski sevdalar
göz gözü görmez
duman gibi
su karanlıktır
ve kadehler boşalmış
leylaklar darmadağın
kıvılcımlar savurup narçiçeği
çöker bir daha başımıza gökyüzü
tutuşmuş tavan gibi
Rüya Bu Ya
2.
size bu akşamı hazırladım
ayıp mı oldu dersiniz
şu küçük yağmuru kirpiklerinizde parlayan
iki üç ağaç buldum getirdim / ıhlamur ağaçları
komşulardan öğrendim bunları severmişsiniz
size bu akşamı hazırladım
ayıp mı oldu dersiniz
bir avuç ışık serpeceğim
şöyle ankara uzaktan
şunlar gece reklamları toz yeşili canavar sarı
belki yok balkonlarda hanımeli istersiniz
cankurtaran sirenleri karanlık sokaklardan
bilmem bulabilir miyim / gücüm bu aşağı yukarı
size bu akşamı hazırladım
ayıp mı oldu dersiniz
biraz bulut saklamıştım geçen sonbahardan
mehtabın yaldızladığı bir deniz kenarı
koyduğum yeri unutmuşum
fakat görebilseydiniz
n’olur çabuk gelin manzara dağılmadan
fazla uzun sürmez hayallerimin ayarı
size bu akşamı hazırladım
ayıp mı oldu dersiniz
Amaldus Clarin Nielsen, Maaneopgang ved Dybvandet (Mandal), 1895
Amaldus Clarin Nielsen, Maaneopgang ved Dybvandet (Mandal), 1895
1987’de yayımlanır Korkunun Krallığı. Şair her bölümün başında yine divan şairlerinin beyitlerine yer verir ve bu tutkusunu son şiir kitabına kadar sürdürür. Kitaptaki şiirler, ülkenin Korku Krallığına dönüştüğü 12 Eylül döneminde yazılır ve o dönemin baskıcı, her türlü özgürlüğü yok eden, sindirici, kanatıcı, çürütücü ortamını anlatır.
Sokağa Çıkma Yasağı
öyle büyük ki hicran
zincirleme
elektrik kontakları
şerareler dökülüyor sokak lambalarından
ceryanlar kesildi
gözden kayboldu şehir
sanki siyah bir denize batıyor
ayak sesleri boş meydanlardan
hoyrat kanatları
yukarda bir helikopterin
o ihanet sessizliğini
par
par
parçalıyor
Ölmek Zamanı
dağılırdı saçlarınız yaz akşamı
batan güneşe karşı / kumral
susardınız ne de çok susardınız
anlaşılması güç susmanızın anlamı
sanki bir bulmaca uzun bir sarmal
uzadıkça sersem eder adamı
o zaman sevmek değil ölmek zamanı
Amaldus Clarin Nielsen, Aften Ved Kysten, 1932
Amaldus Clarin Nielsen, Aften Ved Kysten, 1932
1993’te Ayrılık Sevdaya Dahil kitabı yayımlanır. Kitaba başlarken Fuzulî ve Bakî’nin beyitlerinden sonra baladlar gelir. Türk şiiri ile Fransız şiirinin bir nehirde buluştuğunu, insanlığın dramını anlattığını görürüz. Tardiye, beyit, serbest müstezad, sone ve balad tarzı şiirler iç içe geçmiştir. Diğer kitaplarından farklı yanı, kitabın sonuna eklenmiş meraklısına notlar bölümü yoktur.
Kim Arar Kim Sorar
en tenha rakıların
en ıssız kuytularından
sırıksıklam tefrikalar çıkaran
mahmudyesari bey’i
kim arar kim sorar
çil çil
yıldızlara karışırda ziller
kadehler dağılır gümüş karanlığında
gelmiş bütün ihtişâmıyla ince saz
salkım söğütlerin altına
havuzbaşlarında hızlı ve üryan
ceylan gözlü cengiler
bir başka zamandı bir başka mekan
Ayrılık Sevdaya Dahil
5.
sanmıştık ki ikimiz
yeryüzünde ancak
birbirimiz için varız
ikimiz sanmıştık ki
tek kişilik bir yalnızlığa bile
rahatça sığarız
hiç yanılmamışız
her an düşüp düşüp
kristal bir bardak gibi
tuz parça kırılsak da
hâlâ içimizde o yanardağ ağzı
hâlâ kıpkızıl gülümseyen
-sanki ateşten bir tebessüm-
zehir zemberek aşkımız..
Amaldus Clarin Nielsen, By The Sea, 1906
Amaldus Clarin Nielsen, By The Sea, 1906
2002’de yayımlanan Kimi Sevsem Sensin, on ikinci ve son şiir kitabıdır. Şiirlerindeki ses yine klasik şiirden aldığı sesi yansıtmaktadır.
Saklı Sevda
cam yeşili bir kız çok kirpikli
saçları nasıl karanlık bir kızıl
örtülü bir güzellik benzeri olamaz
dudaklarındaki kan etkiliyor asıl
duyarlığı alıngan gönlü ikircikli
ne yazsam ona tutsak
/ adı şehnaz
belki kadın belki çocuk iyice kuşkulu
hangi tutku buğulamış camlarını
bazen ne çok var bazen ne kadar az
kan kırmızı yaşayıp yaz akşamlarını
okşaması boğulmak öpmesi uğultulu
sabah olsam ona tutsak
/ adı şehnaz
saklı sevda sevdaların en saklanmışı
birbirimizde fena boğuluyoruz
hiç kimse birbirimizin yerini tutamaz
benimle yaşayamadığı ona uygunsuz
hiçbir şeye değişmem onunla yaşanmışı
uygunsam ona tutsak
/ adı şehnaz
saklı bir sevdadır bulduk sığındık
bu büyülü bir aşk çünkü yasak
gizli bir mutluluk ki ne söylesem az
bin yılda yaşasak hiç de yaşamasak
varımız yoğumuz aşkımız artık
hayatım ona tutsak
/ adı şehnaz
Yalnızlığı Denemek
gecenin ortasında ne işin var
yıldızlara dokunma yanarsın
bak birazdan ay da batacak
karanlık bulaşmasın ellerine
tersine döner yolunu bulamazsın
içi dışı uzay tozu yansımalar
sahi mi yalan mı anlayamazsın
bir rüya gemisi iskele sancak
dokunup geçiyor hayallerine
ağlayasın gelir ağlayamazsın
sevmek insanın yüreği kadar
küçükse büyüğünü taşıyamazsın
yalnızlığı da dene oldu olacak
nasıl yankılanır derinden derine
iyi midir kötü mü çıkaramazsın
insan insanı kendisi tamamlar
içinde başka dışında başkasın
eksikliğin fazlana elbet bulaşacak
öbürü sığacak bunun derisine
yoksa sabaha sağ çıkamazsın

11 Ünlü Şairimizin Vatan Ve Memleket Şiirleri


Nazım Hikmet, Orhan Veli, Turgut Uyar, Ahmed Arif başta olmak üzere tanınmış Türk şairlerin vatan temalı şiirlerini derledik.

1. Nazım Hikmet, Memleketimi Seviyorum

Memleketimi seviyorum:
Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim:
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
yalcin gokcebag - kagnilar
Yalçın Gökçebağ, Kağnılar, 1982


Memleketim.
Memleketim ne kadar geniş:
dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
ve güneye
pamuk işleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
utanıyorum.
Memleketim:
develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
kavak
söğüt
ve kırmızı toprak.
Memleketim.
Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven
alabalık
ve onun yarım kiloluğu
pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla
Bolu’nun Abant gölünde yüzer.
Memleketim:
Ankara ovasında keçiler:
kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun’un.
Al yanakları mis gibi kokan Amasya elması,
zeytin
incir
kavun
ve renk renk
salkım salkım üzümler
ve sonra karasaban
ve sonra kara sığır
ve sonra: ileri, güzel, iyi
her şeyi
hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır,
çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
yarı aç, yarı tok
yarı esir…

2. Orhan Veli Kanık, Vatan İçin



yalcin gokcebag - at arabasi
Yalçın Gökçebağ, At Arabası, 1989
Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik.

3. Cahit Sıtkı Tarancı, Memleket İsterim

yalcin gokcebag - hasat zamani
Yalçın Gökçebağ, Hasat Zamanı, 1990
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.

4. Ahmed Arif, Yurdum Benim Şahdamarım

yalcin gokcebag - karda at arabasi
Yalçın Gökçebağ, Karda At Arabası, 1993
Engereğin dişlerine işledim,
Ağu dişlerine
Oluklu, çentik…
Ve vurgun,
Gözleri bir çift cehennem
Burnuna kan tütmüş
Pars bıyığına…
Dağın pulat yüreğine işledim,
Şimşeğin masmavi usturasına
Sevdanı usul-usul
Sevdanı mısra-mısra
Lo ben seni hapislerde sevmişim,
Ben seni sürgünlerde.
Yurdum benim şahdamarım…
Yücende buzul
Ve kar,
Maviş dağ tavşanları
Gün vuranda alaran
Zemheri yılanları
Ve yakut bir hışımla
Öyle çakılan
Sonsuzluğun yakışığı kartallar.
Başım gözüm üstünesin
Suskum, avazım üstüne…
Adından başka silah
Yazgından başka günah
Daha yazmamış
Hiçbir gizli dosyada
Hiçbir açık kitapta.
Peşinde azgınları
Kanlı paranın
Yani Doların itleri,
Altın, Sterlin kurtları
Ve petrol Nemrutları
Ve kurşun Yezitleri…

5. Turgut Uyar, Türkiyem

yalcin gokcebag - aycicek tarlasi
Yalçın Gökçebağ, Ayçiçek Tarlası, 2003
Seni boydan boya sevmişim,
Ta Kars’a kadar Edirne’den.
Toprağını, taşını, dağlarını
Fırsat buldukça övmüşüm.
Sen vatanımsın, ekmeğimsin
Duyduğum, bildiğim zafersin yıllarca…
Zonguldak’ta 63 numara
Nazlı sahiller Akdeniz’de.
Sevdasın ciğerlerimde parça parça
Yarı kalmış dileğimsin…
Sen Koçhisar’da tuzum,
Sille’de kızım…
Çift kulaklı Sürmene bıçağı belimde.
Varmışım çiğ köfte yemeye Adana’ya
Dadaloğlu’ndan bir koçaklama dilimde:
– Şu yalan dünyaya geldim geleli…
Hey vatanım, bacım, sağdıcım, emmim
Senden bir yara her yerimde.
Desteye güreşmişim Kırkpınar’da.
Durmuş da yorgunluk çıkarmışım,
Bir akşam vakti
Dört bardak kırtlama çayla Erzurum’da..
Ardahan’a varmışım yollar uzamış
Bel vermiş, yol vermemiş dağlar.
Yüce Tanrı dört yanını bezemiş,
Beni yakan bir Konyalı kız imiş..
Seni boydan boya sevmişim
Ta Edirne’ye kadar Kars’tan.
Taşını, toprağını, yiğidini,
Fırsat buldukça övmüşüm..

6. Ataol Behramoğlu, Türkiye Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum

yalcin gokcebag - hasat donusu
Yalçın Gökçebağ, Hasat Dönüşü
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Boynu bükük ay çiçeği
Şiirin ve aşkın geleceği
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Dağ rüzgarı, portakal balı
Alçak gönüllü, hünerli, sevdalı
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Yazgısı kara yazılmış gelin
Kurumuş sütü memelerinin
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Harlı bir ateş gibi derinde yanan
Haramilerin elinde bulunan
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Güngörmüş, bilge toprağım
Yunus, Pir Sultan ve Nazım
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Bozlat, ağıt, halay ve zeybek
Dumanı üstünde ekmek
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Yüzü kırış kırış anam
Ağlayan narım, gülen ayvam
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Asmaların üstünde gün ışığı
En güzel geleceğin yakışığı
Türkiye, üzgün yurdum, güzel yurdum
Zinciri altında kımıldayan
Bitecek sanıldığı yerde başlayan

7. Edip Cansever, Mendilimde Kan Sesleri

yalcin gokcebag - zeytin toplayanlar
Yalçın Gökçebağ, Zeytin Toplayanlar, 2004
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.

8. Cahit Külebi, Yurdum

yalcin gokcebag - cay toplayanlar
Yalçın Gökçebağ, Çay Toplayanlar, 2005
1917 senesinde
Topraklarında doğmuşum.
Anamdan emdiğim süt
Çeşmenden tarlandan gelmiş.
Emmilerim hudutlarında
Senin için döğüşürken ölmüşler.
Kalelerin burcunda
Uçurtma uçurmuşum,
Çimmişim derelerinde.
Bir andız fidanı gibi büyümüşüm.
Topraklarının üstünde.
Koca koca kamyonlara binmişim.
Daha büyük şehirlerine
Okumaya gitmişim.
Eşkiyalar yolumu kesmiş,
Alacak şey bulamamışlar.
Topraklarının üstünde
Top oynamış, aşık olmuş, düşünmüş,
Ahbap edinmişim.
Kederlendiğim günler olmuş
Naçar dolaşmışım sokaklarında,
Sevinçli günlerim olmuş
Başım havalarda gezmişim.
Bağrımı açıp ılgın ılgın
Esen serin rüzgarlarına,
İlk defa kıyılarından
Denizi seyretmişim.
Issız çorak ovalarında
Günlerce yolculuk etmişim.
Ağladığım senin içindir
Güldüğüm senin için
Öpüp başıma koyduğum
Ekmek gibisin.

9. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Vatan Türküsü

yalcin gokcebag - tarlada calisanlar
Yalçın Gökçebağ, Tarlada Çalışanlar, 2009
Sizin aldığınız rüzgar, sizin verdiğiniz sessizlik
Kırmızıda, akta.
Çalışmanızın
Ölümsüzlüğünüzün kımıldanışı
Buğday buğday, bu toprakta.
Allah bir nefes gibi yakın
Gökyüzü bir nefes kadar uzakta.
Gidecektir kâinatın son zerresine dek
Hürriyetiniz, bu toprakta.

10. Ahmet Erhan, Yurdum Gibi Yaralıyım

yalcin gokcebag - kilim yikayanlar
Yalçın Gökçebağ, Kilim Yıkayanlar, 2013
Yurdum gibi yaralıyım
Ne eksik, ne fazla
Derin bir uçurumum
Bütün haritalarda
Geceleri çığlıklar
Giriyor düşlerime
Dirlik nedir bilmedim
Yalan yanlış tarihimde
Yurdum gibi yaralıyım
Dünyaya karşı ben
Yılar değil yıllar, umudumdur
Sessizce küllenen…

11. Ziya Osman Saba, Bu Sakin Öğle Vakti

yalcin gokcebag - koy
Yalçın Gökçebağ, Köy, 1980
Bu sakin öğle vakti… Mevsim taze, gün ılık,
Bir dersten çıkmış kadar içimde bir ferahlık.
Yeniden yapraklanan şu çınarın gölgesi,
Şu beyaz minareden dökülen ezan sesi.
Şu yosun tutmuş çeşme, her bir taş servilikten,
Bana bahsediyorlar en sonsuz iyilikten.
Cedlerimin mermerde seyrettiğim yazısı.
Bir saatin vuruşu: günün henüz yarısı.
Çocukların koşuşu, kuşların dem çekişi
Mesut ediyor beni vatanımın güneşi.