GözyaşI
Öyle umutlarım vardı ki seher
olunca şebnem toplardıbakire yüzüne,
Fahişe geceler utancından ter dökerdi zifaf odasında.
Gelincikler bahar gelmeden açar,
muhabbet kuşları kafesinde bile en güzel özgürlüğü
yaşardı.
Akan, sular değildi sanki
Sevdiğini gurbete gönderen masum bir sevdanın
gözyaşıydı.
Öyle bir aşkım vardı ki benim, henüz toz konmamış,
Rüyası tabir edilmemişti Yusuf'un.
Yetim kalmamıştı çocuklarım!
Akşam oldu mu mihraba, gündüz oldu mu minbere
koşardı ümitlerim.
Kerem dağları delmemiş, Mecnun Leyla demekten hayâ
ederdi yanımda,
Soğuk kış gecelerinde ateşim,
Sıcak yaz gecelerinde serinliğim olurdu
Medine sokaklarında ağlayan yetimin gözyaşları,
Sonbaharı ve ilkbaharı olmazdı dünyamın,
Bir gece yağmur yağdı mı, sabahı güneş açardı ümitlerim,
Yazı beklemezdi.
Kafesteki kuşlara özgürlük,
Özgür kuşlara hücredeki ayağı prangada mahkumun
şiirlerini okurdu gardiyan düşmanı düşlerim.
Tinerci çocuklar yuva olurdu çatısız rüyalarıma.
Ama şimdi ne oldu bana.
Güvendiğim dağlara kar yağdı yaz aylarında
Birden söndü yıldızlar,
Karardı gökyüzüm.
Güneşi tutuldu hilâli, kayboldu hayallerimin.
Artık ağlamıyor çocuklarım babam yok diye.
Riyakâ şehir!
Kuzu kılığında kurtlar…
Sevinci matem, matemi sevinç yüzler.
Sahte dolarlar, kirli hava, sarhoş kusmuğu sokaklar…
Öyle bir derdim var ki Kerbelâ kadar sıcak,
Kufe kadar soğuk durur bedenimde.
İhanet sokaklarında Ashab-ı Uhdud,
İzzet doruklarında Ashab-ı Kehf'i zemzeme eder gizli
sevdam.
Hâmân, Karun, Samirî dolu caddelerde
Ceylan'ın kefilini arar muzdarip ruhum.
Kime güvendiysem bırakıp gitti beni, yapa-yalnız kaldım
Medine'de.
Medine Şam olmuş, ihanet kokar sokakları,
Adanmış iffetli kızın mihrabı işgal edilmiş,
Fahişe nefesi kokar Mescid-i Dirar.
Ey Şimr, Nasıl kıydın Zeyneb'ime,
Hayâ etmedin mi Ümm-ü Ebiha'dan
Kerbelâ kadar taş düşsün bin yıllık mirasınıza.
Her sabah yıkılır bin yıllık ümitlerim,
Hızır şimdi Musa'yı arar şehir karanlıklarında.
Daha dönmedi o yol sevdalısı.
Sevgili elleri bağrında yolunu gözler.
Rebeze ah Rebeze!
Nasıl mezar oldun yol sevdalısına,
Neden yol vermedin, ruhunu kelepçeledin o kuru ağacın
altına.
Kurumuş ağacın o yol gülünü de kurutacağını bilemedin mi?
Yoksa sende mi ihanet ettin bu davaya?
Sen ki ümidini kesmiş kurumuştun…
Hiç mi utanmadın Medine hurmalıklarından!
Sesini duymadın mı sevdamın, kuyunun derinliklerinden?
Sen de mi Şam'a özendin dostlarım gibi?
Şam'a mı kandın, Medine varken?
Şam'a güvenme demedim mi sana?
İhanetin alamayacağı şey ve kimse yoktur Şam'ın fahişe
sokaklarında.
Ama ihanet alınamaz demedim mi sana?
Alınacak bir şey olsaydı, Kufe'de yalnız kalır mıydı kanlı
Mihrabım?
Ağıt yakar mıydı Kufe ördekleri?
Güneş tutulur muydu bu yıl?
Kadri ÇELİK
Ağlamaklı olacak gökyüzü
Ve ağlamaklı olacak yurdum
Kağıtlarım kalemlerim ve masam
Sandalyem sigaram
Ve içimde yeni açan tomurcuk güllerim
Ölüm güzeldir ama böylesi yakışmaz bize
Böyle acı böyle dayanılması zor böylesine genç
Yakışmayacak bu güzel yüreğime
İçtenliğime doğallığıma insanlığıma
Kalbim çok hızlı atıyor ve sık sık nefesim kesiliyor
Ellerim titriyor ve düşüncelerim bulanıklaşıyor
Vücudum bütün doğal dengesini yitirecek
Yine her şey ağlamaklı olacak
Hayatın ta gerçeğisin en gerçeği ve en acısı
Ve ben payıma düşeni alacağım
Acı olacak ama alacağım
Biliyor musun?
İlk zamanlar gideceğin hiç aklıma gelmiyordu
Şimdi anlamaya çalışıyorum
Yüreğim isyanlarda
Galiba kararımı verdin
Dönüşün yok mu?
Yüreğimden kalkacak gemilerden
Haberin bile olmayacak
Olsun istemem
Sen incinme üzülme
Sonra acılar kalkacak
Bir bir yüreğimin semalarında
Yıldızlar kayacak her nefes alışımda
Göğsümün ortalarında ta derinlerinden
Korkmadan yaşayacağım
Ne soğuk duvarların dimdik karşımda durması
Ne söylediklerinin gözlerimden
Yüreğimden beynimden beni vurması
Ne kaçışların sonlarındaki uçurumlar
Korkutacak beni
Yaşayacağım bu şehir kılığına girmiş
Canavarın kollarında
Sorgulardaki cevapsız gecelerde
Bir bebek gibi büyüteceğim yüreğimi
Aşka hiç zamanım olmayacak
Olamayacak
Sevgimi hep kendime ideallerime vereceğim
Aşık olmanın tadına vardı bir kez yüreğim
Merak etmek özlemek beklemek
Sevmek kıskanmak
Seninle yeniden gençleşen bakışlarımı
Gidersen yaşlandıracağım
Korkmadan yaşayacağım
Ne dinlediğim masallar ne ninniler
Ne de müzikler uyutmayacak beni
Uyutamayacak
Uykusuzluğum özgürlüğümle kafa kafaya
Sokak çocuklarıyla arkadaş şimdi
Seni seviyorum
Bir devrimcinin tutsak kalma korkusundan
Daha çok korkuyorum seni kaybetmekten
Islak battaniyeye sarıp
Büyüttüğüm aşksın soğuk hücremde
Aşk benim için yoktu önceden
Aşk benim için sensin şimdi
Şimdi seni seviyorum
Ve dört duvara yollara sığmayan yüreğim
Seni kaybetmekten ilk defa bu denli korkuyor
Bu denli acıyor bu denli yanıyor
Yine de korkacağım
Seni unutmayacak unutamayacak olan
Ellerimden gözlerimden parmak uçlarımdan
Beynimden ruhumdan benden
Kadri Çelik
arsIz şehİr sokaklarI
Patrizio, ah Patrizio!
Neden sen de kuyuları sevdin
"Kabe Çocuğu" gibi.
Sana kuyular tehlikelidir diyen olmadı mı?
İrlanda nerede Medine nerede!
Yoksa feryadını kuyudan mı duydun
O hurmalık avaresinin?
Sana İsa, ona Muhammed kuyuyu gösterdi
Kurtuluş için...
Sahi nedir bu kuyuların sırrı?
Yeryüzünün sırları kuyularda mı gizli?
Kuyular cennet ve cehenneme açılan
Birer kapı mı?
Ama kim girebilir kuyuya?
Kuyu tehlikelidir, yutar insanı...
Geriye dönüşü zordur kuyuya düşenin.
Kuyu feryattır, acıdır, gamdır...
Kuyuya kim girmeye cesaret edebilir?
Şeytanlar, cinler ve zebaniler yatağıdır
Derin kuyular.
Şövalye Owen olmak gerekir kuyuya girmek için.
Owen'e İsa, Ali'ye Muhammed yardım etti de
Girdi kuyuya, feryad etti derinliklerinde.
Oradan kimsenin haberi yok,
Haberi olanlardan da haber gelmiyor.
Owen çıktı dilini yuttu,
Ali çıktı mihrabı kana boyadı...
Kuyular ah kuyular,
Ne olur söyleyin bana,
Neler gizliyorsunuz benden?
İrlanda'da Owen'e, Medine'de Ali'ye
Neler zemzeme ettin,
Neler söyledin sessizce?
Neden İsa ve Muhammed seni tavsiye etti
Sessiz dostlarına?
Benden neler gizliyorsun öyle?
Kirli şehir sokakları sesimi kısmış,
Soluğum çıkmıyor benim,
Loş ışıklar gözümü almış
Bir yeri göremiyorum,
Dostlar düşmanlara benzemiş
İnsanlara güvenemiyorum.
Şehir kuyularını doldurmuşlar,
İnemiyorum...
Artık ne İrlanda,
Ne de Medine'de kuyusu kalmadı gönlümün,
Feryadı kalmadı yüreğimin...
Tek başıma kala-kaldım Athena tapınağında.
Ehrimen'in kapattığı kuyuları,
Ahura Mazda dolduramıyor artık...
Gaia gibi tohumsuz
Doğurmalıyım Owen'imi...
Parthenope gibi Odysseus'u baştan çıkaramasam da
İntihar etmeden, adıma şehir kurdururum
Napoli körfezinde...
Ama ben kuyulara döneceğim,
O sırrı keşfedeceğim dostum...
Owen olamasam da
intiharsız
Parthenope olacağım biliyorum.
Ne de olsa daha iyidir
Bu arsız şehir sokaklarını arşınlamaktan...
Kadri Çelik
Seni sevmek suç ise eğer
Atın beni Fiskaya'dan
Dicle gibi aksın kanım
Annem kadar sevdiğim
Diyarbakır...
Seni haykırmak günah ise eğer
mezarımı gökyüzüne kazın benim
Zebaniler aramasın boşuna
babam kadar saydığım
Diyarbakır
Seni bilmek hata ise eğer
Sürün beni şu cennetten
Adem gibi olsun sürgünüm
Havva kadar özlediğim
Diyarbakır
Seni aramak kusur ise eğer
İbrahim gibi yakın beni ateşte
Güller bitsin şu yüreğimde
Sara gibi terk ettiğim
Diyarbakır
Seni özlemek ayıp ise eğer
Muhammed gibi taşlayın beni
Kan toplasın ayaklarım
Hatice kadar ağladığım
Diyarbakır
Seni savunmak zor ise eğer
Hüseyin gibi kesin başımı
Kerbela olsun mezarım
Zeynep kadar güvendiğim
Diyarbakır
Kadri Çelik
Peşimdekiler!
İşkenceciler peşimde…
Yapayalnız bir çöle düşmüş,
Binlerce endişe ve kırık umutlarla ilerliyorum
Gecenin bağrında.
Her şeyini kaybetmiş bir kaçak,
Leyla'sını yitirmiş bir Mecnun,
Aslı'sını gömmüş bir Kerem'in
Acısı var kalbimde
Yakalanacak mıyım?
Yine gözlerimi kapatacaklar mı?
Yine başıma Çuval geçirecekler mi?
Lanet olası vatan caddesi,
Merter kavşağı
Beşiktaş Sahilleri…
Üçgün yatmadan, uzanmadan,
Yemeden beklemek!
Hücreler…
İnsanlara kapalı Allah'a açık hücreler.
Yüzünü şeytan göresi soruşturmacılar…
Allah'ım ne kadar büyük imtihan bu!
Köpek sesleri geliyor.
Gittikçe yaklaşıyorlar.
Nefesim kesilmek üzere.
Hacer, neredesin Hacer!
Ey Musa gelsene,
Daha dönmedin mi Sina'dan…
Bazen hayatta en zor şey oluyor ölmek!
"Kabe'nin Rabbine andolsun kurtuldum"
Diye haykırmak
En büyük arzusu oluyor insanın.
Silahım da yok.
Hayatta hiç sevmedim silahı ben!
Kaleme sarıldım,
Kalemimden korktu korkaklar.
Allah'ım ne yapayım,
Nereye gideyim?
Beni de İsa gibi alsana yanına…
Havarilerim ihanet etti bana,
Buzağı'ya taptı dostlarım.
Çöl, ey merhametli dost,
Sarsana beni kollarınla,
Kapatsa ya kumların düşmanın gözleri.
Geçip gitseler yanımdan görmeden benim
Biliyorum Peygamber gideli çok oldu.
Yapayalnız, o yol sevdalısına döndü halim.
Çölde yıldızlar bir tuhaf geliyor insana.
Ali'nin sesi geliyor çek uzaklardan.
Belki de sekine ağlıyor
Kerbela uzak değil buraya.
Annem olsaydı
Yanımda kucağına alır, saçlarımı okşardı.
Düşmana teslim etmezdi beni.
Belki de İbrahim gibi bir mağarada
Saklardı yavrusunu.
Ama hep ağlardı.
Neden doğurduğunu sorgulardı.
Babam ne yapardı bilmem?
Ama o da ağlardı hüngür hüngür.
Nedense beni hep ağlayanlar anlıyor.
Hep acılar tanıyor.
Geliyorlar. Yine başa dönecek hikayem.
Tırnağımı koparacak,
Coplayacak sopalarla dövecekler.
Ne istiyorlar benden?
Musa'nın levhalarını! İsa'nın izini!
Muhammed'in emanetini!
Ali'nin feryadını!
Hüseyin'in kesik başını!
Bir ben miyim Allah'ım sadece bunları bilen?
Bana mı kaldı o mukaddes emanetler?
Delisi bir ben mi kaldım Allah yolunun?
Hücreler, ey dost hücreler!
Siz mi adımı verdiniz benim?
Gardiyanların işkencesine
Sizler de mi tahammül edemediniz?
Ama düşünmediniz mi
Ben nasıl dayanırım?
Siz beton ve demirlerin
Dayanamadığı işkencelere,
Ben et ve kemik nasıl sabrederim?
Ey sevgili, sil ne olur, sil gözyaşlarını!
Göz yaşların bana
Her şeyden daha acı geliyor…
Artık takatim kalmadı,
Ama geri dönmek yok!
Teslim olmak mı asla!
Varsın ağlasın eşim,
Varsın babasız kalsın çocuklarım!
Varsın gitsin her şeyim!
Ama ben gideceğim!
Nefesim yettiği kadar koşacağım,
Gücüm olduğu müddetçe
Sürünerek de olsa gideceğim,
Hep gideceğim…
İşte geliyorlar,
Köpek sesleri yaklaşıyor,
Geceler ağlıyor halime.
Yıldızlar beni saklamak için sönmüş gibi.
Ay nurunu gizlemiş!
Adeta belki de göremezler beni.
Ağaçlar dallarıyla sarıyor,
Örümcekler ağını örüyor dört bir yanıma
İşkenceciler geliyor, gittikçe yaklaşıyorlar.
Bu da ne Allah'ım!
Bir ışık! Musa'nın gördüğü yakamoz mu bu?
Gidip ben de mi alsam o ateşten?
Ama ateş de beni ele verirse!
En azından işkenceciler uzaktan farkeder,
Gelirler, biliyorum.
Ne yapsam tanrım?
Ateşe gitsem bulurlar mı?
Aman Allah'ım acı bir ses geliyor!
Kuyuların dibinden yankılanıp gelen
Tanıdık bir feryat bu!
Evet Ali'nin sesi bu!
Namahrem duymasın diye
Ellerini ağzına dayayıp
Kuyulara haykırdığı figan bu!
"Kaç" diyor, "ateşe doğru kaç!
O ateş yakmaz seni.
O ateş sana her şeyi aydınlatan,
Ama seni her şeyden gizleyen bir ateş!
Koş, durma, dayan az kaldı, koş, kooooş!…
Koşuyorum, durmadan koşuyorum…
Oh tanrım! Nihayet vardım.
Nirvana'ya ulaştım,
Artık özgürüm her şeyden azade!
Beni gizleyen
Bana her şeyi gösteren
Ateş kurtardı beni!
Artık geri dönmeyeceği,
O cehennemi bir daha yaşamak istemiyorum.
Ali'nin feryadıyla gösterdiği ateşte yanacağım!
Nirvana'da kalacağım!
Gardiyanını seven bir mahkum gibi…
Kadri Çelik
Hatırlıyor musun
"kimsin sen?" diye sormuştun bana!!
Sahi ben kimim?
Ah bilebilsem seni üzer miydim hiç…
Birilerini üzmek insanın "kim" olduğu bilincinden
İlm-i huzuriden mahrumiyetle kabildir.
Yağmur yağıyordu yanılmıyorsam,
Gelincik renkli arabamda oturmuş
Belki de "kim"liğimi bulmaya çalışıyordum.
Ama sen daha fazla dayanamadın,
Sormadan edemedin "kimsin sen?" diye...
Sahi ben kimim?
Bir deli mi?
Aklını kullanamayan bir zavallı mı?
Başı kuma gömülü bir devekuşu mu?
Belki de gardiyanını seven bir mahkum…
12 Eylül'de Diyarbakır zindanlarında
5 Nisan'da vatan caddesi'nde,
Kasım'da Merter'de başına çuval geçirilen
Bilinmeyen bir yere kaçırılan tuhaf bir insan…
Dedim ya sahi kim olduğumu bilsem
Seni üzer miydim hiç!
Onlar da benim "kim" olduğumu
Bilmedikleri için yanıldılar,
"kim" olduğumu bilseler yaşatırlar mıydı dersin!
Gerisin geriye bırakırlar mıydı?
Hiç sanmıyorum!
Ama ne iyi değil mi?
Allah'tan başka hiç kimse
"kim" olduğumu bilmiyor.
Onlar "kim"liğimi bilmiyorlar,
Ama ben "kim"sesiz değilim ki!
Yalnızlık ayrı şey, "kim"sesizlik ayrı şeydir.
Ben hep yalnız yaşadım,
Ama hiç bir zaman kimsesiz olmadım.
Bu yüzden de hiç "kim"se
"kim" olduğumu anlayamadı, bilemedi.
Para sundular olmadı,
Araba teklif ettiler olmadı,
Ev vadettiler olmadı,
Dolar dediler olmadı,
Güzel kızlar yolladılar olmadı,
Dövdüler olmadı,
Hapsettiler olmadı,
İşkence ettiler olmadı,
Gece yarısı baskın yaptılar olmadı,
Yolumu kestiler olmadı,
Başıma çuval geçirip kaçırdılar olmadı,
Olmadı, olmadı, olmadı…
Ve olmayacak
Çünkü "kim"olduğumu bilseler,
Beni üzmezlerdi biliyorum.
Kendileri de üzülmezdi en azından.
Ama olmadı işte, tanıyamadılar,
Kimliğimi okudular
Ama "kim" olduğumu anlayamadılar.
Düşmanlar şöyle dursun dostlar da anlayamadılar.
Deli dediler, asabi dediler, Taliban dediler…
Ama hep dediler,
Hiç bilmediler, tanıyamadılar.
Düşmanı yanıltan da belki bu "dedi"ler oldu.
Evi var, yazlığı var, arabası var,
Parası var, kaçamaz düşündüler.
Bırakıp gidemez dediler.
Bunca şeyi tepemez zannettiler.
Bir de çuval geçirdin mi kafasına
İşi tamam bildiler.
Ama olmadı işte yanıldılar…
Ben kendimi tanıyamadım ki onlar tanıyabilsin.
Villada yaşasam
Gecekondudaki yalınayaklılara ağlar gözlerim
Son model arabaya binsem
Cadde kenarında otobüs bekleyen
İnsanlara takılır gözüm.
Sahi "kim"im ben?
Hiç bir şey tutamıyor beni
Esareti, bağımlılığı tutkunluğu, hiç sevmedim.
Özgürlüğe bile aşık olamadım
Esaretten nefret ettiğim kadar!
Yağmur yağıyordu
Ben arabamda oturmuş düşünürken,
Sen sırılsıklamdın
"Sen kimsin?" derken
Ben gülümsedim, hatırlıyor musun?
Seni üzmek istememiştim inan,
Ama çok zor bir soruydu bu.
Nasıl anlatsaydım,
Nereden başlasaydım, bilemiyordum?
Hem anlatsaydım, başlasaydım,
Sen anlayabilecek miydin,
Sen başladığım bu hikayemi
Bitirebilecek miydin?
Hiç sanmıyorum!
Çünkü sen o çölün bağrındaki
Kurumuş ağaç hikayesini
Hiç duydun mu sen?
Tahmin etmiyorum!
Sahi çöl nedir bilir misin?
Sen şehir çocuğusun,
Çölü nereden bileceksin,
Hadi bildin farzedelim
O kurumuş ağacı
Nereden bileceksin?
Hadi bildin diyelim,
O yol sevdalısını nereden bileceksin?
Arayıp dilinden anlamazsın ki!
O şehir dilini bilmez, sen de çöl dilini!
Çevirisi de olmaz bu dilin!
Hissedeceksin, yaşayacaksın,
Sesi yok bu dilin.
İşte böylesine garip bir macera.
Ama bilebilseydin, bulabilseydin,
O kurumuş ağacın altındaki
O yol sevdalısıyla anlaşabilseydin,
İşte o zaman bana
"sen kimsin?" diye sormazdın,
Gerek duymazdın.
Artık "kim" olduğumu,
Kimliğimden daha iyi bilebilirdin,
Hissedebilir, yaşayabilirsin.
Ama olmuyor işte
"Onlar"ın "kim" olduğunu
Anlayamadıkları birini,
Sana nasıl anlatsaydım,
Hissettirip yaşatsaydım!
Bir daha sorma bana ne olur,
Çok zor bir soru!
Her yıl sınıfta kaldığım,
Geçemediğim bir ders…
Gel de bir gidelim,
Hava karardı, sırılsıklam olmuşsun, gidelim…
Düşünmekle anlaşılmaz bu muamma
Bir gün belki anlarsın
Yağmurlu bir gecede sorduğun
Bu zor sorunun anlamını!
Gerçi tahmin etmem ya!
Ama ne de olsa dosttan ümid kesilmez.
Haydi gidelim, hava kararmadan,
Ortalığı sel basmadan…
Bir daha da sorma bu soruyu ne olur!
Kadri Çelik
Bu gece yine uyuyamadım.
Uyumak istemedim belki de
Hep seni düşündüm
İnsafsız, kara vicdanlı…
Beni Viceroy'dan ayıran
Bon, Behmen…
Ben asla yabancılardan yakınmadım
Bana ne yaptıysa dostlar yaptı.
Kız Kulesi'nde saklı sevgilim!
Hiç mi vicdanın yok senin…
Benim gibi birine yapılır mı bu!
Sana gelebilmek için okyanusları aştım,
Kirli sularını yuttum denizlerin
Yılanbalıkları, köpekbalıkları,
Ahtapotlarla savaştım.
Sana hep gül getirmek isterdim
Kalb bahçemden.
Hep senin için çırpınıp durdum.
Güneş bile kıskandı beni senden
Ay yarıldı da yıldızları saldırttı üzerime.
Yarasalar o hücredeki dostun
Kanlı mendilini getirdi bana
Güle gözyaşı oldu şebnem.
Ama sen kapıyı bile açmadın yüzüme
Günlerce kapıda beklettin beni.
Aç dedim bir şey demedin.
Halbuki ne güzel anılarımız vardı seninle.
Hatırlıyor musun Malatya zindanlarını!
Daha yeni ekmiştik çiçeklerimizi,
Daha açmamıştı tomurcuklar.
Tanımıyordu kimse bizi.
Sırata benzer bir köprü üzerindeydik seninle.
Adımız bile yoktu.
Bir tek Nusret gardiyan anlardı bizi.
Kızıl ve kara orduları saldırıyordu dört bir yandan
Biz de tam dört inanmış adamdık hani!
Herkesin kendisinden olmayı arzuladığı
Dört inanmış adam!
Sen o zamanlar daha küçüktün
Üç dört yaşlarında haylaz bir çocuktun.
Ama seni çok seviyorduk.
Sen düşmanlarla boğuşuyorduk.
Sen gülünce gülüyor,
Sen ağlayınca ağlıyorduk.
Sahi bir Ömer Abi'miz vardı anımsıyor musun?
Bağırdı mı yer yerinden oynar,
Ağladı mı alem ağlardı!
O da seni çok severdi
Senin yanında olmak için
Ona vermiştik gönüllerimizi
Senden habersiz, ama ölesiye bir aşktı bu.
Biz vicdansız sen tün bunlardan habersiz,
Parklarda oynarken
Biz hücrelerde yeminini içmiştik aşkımızın
Ölene kadar seni sevecek,
Seni büyütecek, kollayacaktık.
Sahi bir de resmini yapıştırmıştım
Hücremin duvarına;
Elinde silah koşuyordun.
Altında bir de şiir yazmıştım!
Ama ne yapayım söküp yırtmıştı
Hüseyin gardiyan!
Ben yazdım, onlar yırttılar,
Ben çizdim, onlar yaktılar
Ben inşa ettim onlar bozdular…
Daha yüzünü bile görmeden
Aşık olmuştuk sana.
Yılmaz abi aşkını bile değiştirdi
Senin uğruna.
Ama yine yaranamadık sana her nedense!
Seninle konuşabilmek için
Dilini öğrenmeye çalıştım. Gramer sözlük…
Hiç bir şeyim yoktu.
Bir tek sözünü anlamak için
Günlerce uyumadım.
Kapına gelince sana seslenmek için
Yıllarca feryad ettim.
Sahi desene daha ne istiyorsun benden!
Senden esirgediğim neyim kaldı benim
Şimdi de beş kurban sundum sana!
Hala doymadın mı kanıma!
İnan sana duyduğum aşkı
Dağlara duysaydım
Kerem'in delmesine gerek kalmaz
Tuz-buz olurdu.
Secdeye kapanırdı önümde.
Ama sen hala inatsın!
Vampirler gibi kanımı emiyorsun.
Neden Muaviye'ye özeniyorsun?
Sen Ali'nin öğrencisi değil misin?
Aliyle yaşamak,
Ama Muaviye'nin varisi olmak
Ne kötü bir miras!
Kız yerin dibine batsın o lanet olası Kule'n!
Hiç mi duymadın o dostun sözünü.
Hiç mi ibret almadın "Bin Ay'dan!
Neden avuçlara döküldü yıldızlar?
Emin olduğun dostları kov,
Güvenmediğin düşmanlarını yanına al
öyle mi!
Sen nasıl bu kadar kötü olabilirsin?
Kendini bulunmaz Hint kumaşı mı sanıyorsun?
Öyleyse yazıkla olsuna sana,
Haram olsun sana
uğruna verdiğim bunca emekler…
Kadri Çelik
Günler zakkum yaprakları gibi
Birer birer dökülürken ayaklarımın dibine
Ben her gece karanlığa dikip gözlerimi
Senin aydınlığını bekledim
Sen yoktun
Binlerce adım attığım bu kentin sokaklarında
Her köşeyi her parkı her ağacı ezberledim
Sevdaya bulanmış her kaldırım taşında
Seni aradım
Sen yoktun
Evlerin duvarları birer birer üzerime yıkıldı
Her bir hücremin cezasını ta yüreğimde hissederken
Beni enkazın altından çekip alabilecek
Ellerini aradım
Sen yoktun
Özlem şarkılarını ezberledim
Kimini bağıra çağıra kimini fısıltıyla söyledim
Karanlığa haykırdım hasretini
Sesimi duyacaksın diye bekledim
Sen yoktun
Senden gelecek tek bir haberi bekledim
Saatler asır gibi geldi geçmedi
Çalan her telefonu
Yüreğimin deli gibi çağlayana dönen atışıyla açtım
Senden başka duyduğum her seste
Hep aynı hayal kırıklığını yaşadım
Onlar beni duymak istiyordu bense seni
Sen yoktun
Seni aramaktan yorgun düşmüş bedenimi
Karanlığın kucağına uzattım her gece
Bir an önce sabah olsun diye
Uykunun beni çekip almasını istedim
Olmadı!
Kaç gece sabahı ettim gözlerimi kapamadan
Kaç gece merdivenlerdeki ayak seslerini dinledim
Gelen sensindir diye
Sen yoktun
Her akşamla birlikte hüzün de yağdı bu kentin üzerine
Ay yalnızlığın işaretiydi benim için
Beni ıslatan yağmur olmadı
Ben senin özleminle sırılsıklamdım Ağustos sıcağında
Hayat bana merhaba dedi
Uzun ayrılıktansonra gelmez dediğim
Göçmen kuşların dönüşünü gördüm
Sen yoktun
Gökyüzünün sonsuz maviliğine umut bağladım
Sokaklarda fark ettim bekleyişlerimi
Hep sensiz arabalar geçti yanımdan
Ben yıldızların hasret türkülerine eşlik ettim
Sen yoktun
Gözümden tek bir yaş kalmadı
Onlar sana aktı sana akmalıydı
Kimselere söyleyemedim acılarımı
Bekleyişimin öyküsünü kimselere anlatamadım
Nice fırtınalar koptu yüreğimde
Dalgalar dövdü hayallerimi
Sığınacak bir liman yaslanacak bir omuz aradım
Sen yoktun
Kadri Çelik
Sensizliğe mahkum ettiğin için beni
Kırgınım sana
Bir boşluktayım şimdi
Nerdesin?
Özlemin dayanılmaz acısı içinde
Haykırışım ulaşmıyor sana
Gel artık!
Yanımda olduğun gün ne mutluydum
Bu gün o ben değilim
Gülüşünü arıyorum
Sesini duymuyorum
Gözlerini arıyorum
Niye böylesi sevdim seni?
Niye bir rüzgar oldun estin gönlüme?
Niye?
Hayatım oldun benim
Sensiz nasıl ederim?
Anılar dolusu sen olmasan
Kurtulamam sensizlikten
Ama yetmiyor ki anılar
Arayışın özlemi
Beklemenin acısı
Yetti artık!
Hakkımız değil mi mutluluk?
Konuşsana bir tanem söylesene
kadri çelik
Dün gece yine yoktun yanımda
Yıldızlara seslendim sessiz adını
Göklere uzandım bulurum diye
Bir tek sana aktı gözyaşlarım
Rüzgârlar seni fısıldar kulağıma
Bulutlara yükselir arzularım
Güller kokunu saçar hücrelerime
Bir tek sende dirilir umutlarım
Gel diyemedim gurbet eldeyim
Bekle diyemedim sürgünlerdeyim
Sev diyemedim bak ne haldeyim
Bir tek sende güler gözlerim
Ölüp gideceğim binlerce sırla
Acı çekeceğim belki asırla
Bir gün olsun ne olur beni hatırla
Bir tek sende dirilir anılarım
Kadri Çelik
Yüreğimde hissettiğim acıyı
Yokluğunda ürperen yanlarımı
Andığımda yaşaran gözlerimi
Boşlukta arayan ellerimi
Sen bilemezsin
Sensiz nasıl yaşarım ben
Nasıl dayanır bu kalbim
Nasıl yanar yüreğim
Nasıl diner elemim
Sen bilemezsin
Uykusuz geçen gecelerim
Deliye dönen yüreğim
Acılarla boğuşan bedenim
Varlığında eriyen benliğim
Sen bilemezsin
Göklerde uzandığım yıldızlar
Çöllerde aradığım seraplar
Denizlerde gördüğüm yakamozlar
Yüreğimde hissettiğim boşluklar
Sen bilemezsin
Senin için gezdiğim ülkeler
Derviş olup kapandığım tekkeler
Zalimlerden yediğim tekmeler
Düz yollarda geçirdiğim sekmeler
Sen bilemezsin
Hücreme astığım resimler
Uğruna döktüğüm kanlar
Yoluna verdiğim canlar
Gelirsin diye beklediğim anlar
Sen bilemezsin
Kadri Çelik
Venüs kadar güzel gözlerini
Kirletmesin istedim sökün bakışlar
Yüreğimin derinliklerinde gizledim
Sana duyduğum masum aşkımı
Bir de savaş kurbanı çocukları düşledim
Uzaksın yanıma gel anne!
Bombalar yağdı sanki başıma
Kimselere okşatmadım saçlarımı
Sen gittin gideli inan be anne
Kenef dünyanın çirkefliğinde
Bir tek sana ağladı gözlerim
Uzaksın yanıma gel ne anne!
Senden başkası anlamadı ki beni
Tutan olmadı dostça elimden
Sahte gülücükler, riyakâr şehir
Fahişe sokaklar ayyaş salyası
Bir tek seni özledim yüreğimde
Uzaksın yanıma gel anne!
Çok aradım bulamadım eşini
Birer birer gittiler dost bildiklerim
Sürgün gibi yaşadım ben sensizliği
Hep seni aradı yorgun ellerim
Sana ağladı gözlerim gelirsin diye
Uzaksın yanıma gel anne!
Bu akşam yine efkâr bastı yüreğim
Başkasına değil sana öyleyim
Görsene anne bak ne haldeyim
Yıldızlar kadar güzel yüzünle
Güneş kadar sıcak nefesinle
Uzaksın yanıma gel anne!
Dizinde uyusam bütün gün ninnilerinle
Pamuktan ellerinle okşasan beni
Gökkuşağım olsan gecelerimde
Ağlama artık ne olur anne!
Ayırma gözlerini üzerimden
Uzaksın yanıma gel anne!
Kadri Çelik
"Fazla okuma delirirsin!"derdin de anlamazdım,
Ne demek istediğini bilmezdim.
Gerçekten ne de doğru söylüyormuşsun da
Ben kavrayamamışım.
İlim derttir anne,
Acıdır, kederdir...
Cehalet ise mutluluk, sevinç ve rahatlık...
Cahil insan peygamberin kabrini ziyaret edince
Vecde boğulur,
Mutluluktan uçar,
Kendinden geçer.
Çünkü ona göre Peygamber
Tüm hedeflerine ulaşmış,
Mutluluğu yakalamış
Rahat bir düşünceyle ümmetine veda etmiştir.
Ama okumuş insan böyle mi düşünür,
Bu duyguları mı taşır?
O Peygamber'i ziyaret edince
Hüzne boğulur,
Yasa bürünür,
Acılar içinde kalbi daralır,
Nefesi kesilir.
Çünkü ona göre Peygamber
Tüm hedeflerine ulaşamamış,
Mutluluğu yakalayamamış
Rahat bir düşünceyle
Ümmetine veda edememiştir.
O garip gelmiş, garip yaşamış
Ve de garip gitmiştir.
Bu yüzden de “ne mutlu gariplere” demiştir.
Cahil; Peygamberi mutluluk,
Okuyan insan ise
Acı ve kederlerin sembolü görür.
Gerçi alimin uykusu ibadet sayılmış,
Ama gel gör ki alim uyuyamaz,
Geceleri acı ve hüzünler içinde kıvranır.
Cahil hep uykudadır,
Bu yüzden de uykusunun değeri yoktur.
Alim uyuyamadığı için,
Uykusu ibadet sayılmış...
Cahil cüretkar olur,
Üç beş insanın etrafına toplandığını görünce
Devrim yapacağını sanır,
Harekete geçer, mitingler düzenler,
Sloganlar atar durur.
Ama okuyan insan akan suya kapılmaz.
Kayalar gibi yerin derinliklerine gömülüdür.
Fırtına ve kasırgalara aldanmaz.
Milyonlar içinde yalnızlık,
Vatanında gurbet hissini taşır.
Özgürlükte esareti, esarette özgürlüğü solur.
Şimdi anlıyorum
Neden Şam mutlu,
Kufe mutsuzdur,
Batı neden sevinçli,
Doğu neden hüzünlüdür.
İstanbul neden fahişe,
Diyarbakır neden iffetlidir...
Allahım okumak ne kadar da acıymış,
Buna şu yufka yüreğim nasıl dayanıyor
Şaşıyorum...
Keşke cahil mi olsaydım bilemiyorum!...
Şimdi anladım
Adem'in cennetten neden kovulduğunu,
Yeryüzüne neden indiğini...
Şeytanın neden taşlandığını,
Meleklerin neden insanın yaratılışına
Karşı çıktığını...
Şimdi anlıyorum
Habil'in neden öldürüldüğünü,
Hüseyin'in başının neden kesildiğini...
Şimdi anlıyorum
Cennet ve cehennemin asıl anlamını,
Yaratılışın felsefesini, yeryüzü gurbetini
Rebeze acısını...
Şimdi anlıyorum
Nuh'un neden gemiye bindiğini,
Yunus'un neden kavminden kaçtığını,
İbrahim'in neden ateşe atıldığını,
Musa'nın neden çöllere düştüğünü,
İsa'nın neden havarisinin ihanetine uğradığını,
Muhammed'in neden Taif'te
Acımasızca taşlandığını,
Ali'nin neden Medine hurmalıklarında
Kuyulara gizlice feryad ettiğini,
Hüseyin'in Aşura günü
Neden yalnız kaldığını,
Hasan'ın neden zehirlendiğini,
Zeyneb'in neden başı açık
Şam sokaklarında gezdirildiğini...
Okumak derttir arkadaş,
Derde talib ol da öyle oku.
Benim gibi okuduktan sonra
Dertle tanışma
Ki bir anda dünyan kararır,
Hayatın fırtınaları,
Kasırgaları alıp götürür seni...
Önce bil, sonra oku;
Önce tanı, sonra sev...
Sevmek de derttir, okumak gibi...
Kur'an derttir,
Nehc’ül Belağa feryattır,
Figandır, gözyaşıdır...
Fazla okuma delirirsin arkadaş,
Cehalet rahatlıktır.
Fazla araştırma, aklını kaybedersin,
Sessizlik ve durgunluk dinginliktir arkadaş...
Güneş ateştir yakar, sen aya bak...
Ay seni yakmaz,
Gece karanlığında dostun olur,
Ama güneş gibi de aydınlatmaz onu da bil...
Vatan rahattır,
Gurbet acı,
Garib varlık içinde yokluk,
Mutluluk içinde hüzün taşır
Kalbinin derinliklerinde.
İnsanlar gülünce o sızlar,
Gafiller uyuyunca o ağlar...
Sevda da acıdır tadan bilir,
Sevgili hüzündür seven anlar...
Göçmen kuşlar hüzün taşır göçtüğü diyarlara,
Yağmur gamını yıkar indiği beldelerin,
Güneş acısını dindirir doğduğu toprakların,
Deniz ateşini söndürür kızgın yüreklerin,
Geceler gözyaşını gizler gizli sevdaların,
Bülbül ağıtını yakar ayrıldığı güllerin,
Yıldızlar aşkını zemzeme eder,
Gökyüzündeki Leyla'nın,
Bulutlar kalbini taşır,
Zindandaki mahkumların;
Gardiyanlar zebanisi kesilir,
Yeryüzü cehenneminin;
Ayrılıklar hatırasını taşır
En güzel vuslatların;
Kayalar sembolü kesilir,
En kutsal direnişlerin;
Şebnem gözyaşıdır,
Seherde duyulan özlemlerin;
Kerbela mihrabıdır, Kufe aşıklarının;
Şam fahişesidir, zinadan doğan soysuzların...
Sahi neden okudum ben anne,
Ne olurdu sözünü tutsaydım da
Dert yumağı belaya atmasaydım kendimi...
Şimdi böyle gurbet ellerde,
Yapayalnız kalmaz,
Dizlerinin altında olurdum.
Kışı olmazdı hayatımın,
Hep baharı yaşardı ümitlerim...
Gözümde kalmadı yaşım,
Kalbimde kalmadı hiç bir ümidim,
Beynimde kalmadı hiç bir düşüncem,
Ruhumda kalmadı hiç bir arzum...
Hep dert ve kedere boğuldu her şeyim...
Ama üzülme be anne,
Güneş bizimdir,
Yağan yağmurlar
Bizim şarkımızı söylüyor,
Akşam yıldızları bize göz kırpıyor,
Zindan mahkumları
Bizim sevdamızı terennüm ediyor,
Gözler bizi ağlıyor,
Dudaklar bizi sayıklıyor,
Kalpler bizi seviyor...
Acı baldan tatlıdır anne,
Mutluluk ise zehirden acı bu dünyada...
Gel de baldan tatlı acılara talib ol,
Zehirden acı mutluluklara kanma...
Zeyneb ne dedi duymadın mı sen
O Şamlı soysuza?
"Vallahi ben güzellikten başka
Bir şey görmedim."diye feryad etti
Kerbela varisi...
O dünyadaki tüm acıları güzellik görmüştü anne,
Sen de neden görmeyesin,
O dünyadaki tüm mutlulukları
Çirkinlik bilmişti anne,
Sen de neden bilmeyesin...
Ne olur anne sitem etme bana öyle,
Biraz da beni dinle,
Biraz da Zeyneb'i anlamaya çalış
Olmaz mı?
Hayatın gerçek mutluluğu acılarda,
Gerçek acısı ise
Mutluluklardadır anne,
İnsanlar bilmezler.
Sen bilmez misin insanlar uykudadır,
Ancak ölünce uyanırlar,
İş işten geçince anlarlar...
Sen doğru söyledin biliyorum,
Fazla okumak insanı deli eder anlıyorum,
Ama bu delilik
Gerçek akıllılıktır be anne...
Bu zamanda gerçek akıllılar deliler,
Gerçek deliler ise
Akıllıyım diye gezinenlerdir...
Gel anne gel,
Ne olur üzme beni,
Sitem etme bana öyle,
Ne olur, bırak da
Gerçek mutluluk olan acıları tadayım,
Bırak da gerçek akıllı olan delilerle kalayım,
Alıp götürme beni dostlar mahfilinden...
Kadri Çelik
Bütün kent çılgıncasına tepinirken
Elimde mum yürüdüm alanlarda
Titrek şebneme gülümseyişini hatırladım
Arkada kalmasın diye gözlerim
Ben sana ağladım
İstemem diye haykırdım fahişe sokaklara
Bebek katili intercontinantal füzeleri
Dondurma hasretinde bir minik el
Uzanırken tırmaladı yüzümü de
Ben sana ağladım
Çizgileri sildim kirli yeryüzünden
Okyanuslar gibi sınırsız kaldı yüreğim
Yükselen bir ah buğusunda
Sen süngüsüne gül takarken zulmün
Ben sana ağladım
Bir sabah tazeliği içinde
Melekleri anımsadım seninle
Gece boyu savurduğum sigara dumanında
Yokluğunu edindi yüreğim de
Ben sana ağladım
Gitme demek istedim, ne olur gitme
Kan ağladı gidişine gözlerim
Gelirsin diye çok yolunu gözledim
Yokluğunu hissettiğim her sürgünümde
Ben sana ağladım
Kadri Çelik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder